18 Kasım 2015 Çarşamba
13 Kasım 2015 Cuma
İKRAR
"... Çıktım şu alemi seyran etmeye,
ikrar verdim bu ikrarı gütmeye..." Virani
Alevilikte ikrar, yerin göğün direğidir. İkrar; yani bilinen en küçük parça olan mikro kozmosla, sonsuz olasılık içeren makro kozmosun/kainatın bir ve aynı prensiple işliyor olma haline bağlılık, insan ile evren arasındaki ilişkide yolun ilk adımı’dır...
“Başköylü Hasan
Efendi diyor ki; şu kainat sonsuz bir boşluktu. Ve hem de zifiri karanlıktı. Yalnız
bu karanlık boşluğun içinde bir varlık vardı, ona rahmet deryası diyorlardı.
… şu kainatın sonsuz orta merkezine bir perde gerildi.
O perdeye ikrar iman perdesi ismi verildi. Hani biz diyoruz ya yolumuz ikrar iman yoludur. İşte Alevilik yolu o gün kuruldu. Onun için Başöylü Hasan Efendi diyor ki; yer gök yok iken bu yol kuruldu. (Aktaran Ali Xıdır Çetin Dewres Belgeseli 2013)
Sonsuz boşluğun zifiri karanlığında meydana gelen “döngü, spiral düzen, çekim gücü, kara delik ak delik, büyük patlama, galaksiler, yaşayan ve ölen yıldızlar vb”, kainatın düzenine uyum prensibi olan ikrar, hakikatin manadan zahir aleme geçişidir aynı zamanda.
… şu kainatın sonsuz orta merkezine bir perde gerildi.
O perdeye ikrar iman perdesi ismi verildi. Hani biz diyoruz ya yolumuz ikrar iman yoludur. İşte Alevilik yolu o gün kuruldu. Onun için Başöylü Hasan Efendi diyor ki; yer gök yok iken bu yol kuruldu. (Aktaran Ali Xıdır Çetin Dewres Belgeseli 2013)
Sonsuz boşluğun zifiri karanlığında meydana gelen “döngü, spiral düzen, çekim gücü, kara delik ak delik, büyük patlama, galaksiler, yaşayan ve ölen yıldızlar vb”, kainatın düzenine uyum prensibi olan ikrar, hakikatin manadan zahir aleme geçişidir aynı zamanda.
Teklik
Tek bir kaynaktan gelir hakk, yani hakikat… Gerisi ikiliktir
yani şüphedir...
İnsan sıfatında şüphe, ete
kemiğe büründü, türlü türlü hallere neden oldu… Kadın oldu, erkek oldu. Türklük
oldu, Kürtlük oldu, savaş oldu, barış oldu, nefret oldu, sevgi oldu, mal oldu
mülk oldu… Gerçekliğin sonsuz tekliğinde, çokluk içinde kayboldu.
Oysa ki, insanın sıfatları kendini ikilik üzerinden
kurmasaydı, teklik baki olur, insanlık alemi tekliği anlamak için “kıldan ince
kılıçtan keskin” yolun talibi olmazdı.
“Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın.” diyerek yaşam ve ölüm, varlık yokluk arasındaki ikiliğin yanılsama olduğunu, sonsuz varoluş içinde aslında her halin bir ve aynı ebedi varlığın parçası olduğunu söyleyen Yunus, bu farkındalığı, simgesel olarak mürşidine ve onun dergahına (Tabduk Emre) verdiği hizmet ya da adanmışlıkla edinir. Gerek Hacı Bektaşi Veli ile karşılaşmasında gerekse de Tabduk Emre ile olan mürşit talip ilişkisinde Yunus, ikiliğe düştüğü evrede dergahtan gönderilir, ego yahut nefsi ile verdiği kavgada kendi yoluna yönlendirilir.
“Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın.” diyerek yaşam ve ölüm, varlık yokluk arasındaki ikiliğin yanılsama olduğunu, sonsuz varoluş içinde aslında her halin bir ve aynı ebedi varlığın parçası olduğunu söyleyen Yunus, bu farkındalığı, simgesel olarak mürşidine ve onun dergahına (Tabduk Emre) verdiği hizmet ya da adanmışlıkla edinir. Gerek Hacı Bektaşi Veli ile karşılaşmasında gerekse de Tabduk Emre ile olan mürşit talip ilişkisinde Yunus, ikiliğe düştüğü evrede dergahtan gönderilir, ego yahut nefsi ile verdiği kavgada kendi yoluna yönlendirilir.
İkilik...
İkilik yani herşeyin karşıtı
ile var olması, özde bir ve aynı olan şeylerin birbirleri ile zıtlaşmasına
neden oldu. Karşıtların birliği, karşıtların çatışmasına indirgendi. Söz gelimi;
yanan ateşin sönen ateş ile öz itibari ile farkı olmadığı, insan ile ateşin
ve/veya evrendeki herhangi bir yıldızında bir ve aynı olduğu anlaşıldığı vakit,
teklik oluşu, ikilik nefsi belirledi.
İkilik, insanda içerdeki “nefsin”
aşikar hali oldu... başlangıçta var olan “ikrar” yerini evrensel prensip ile karşıtının
çatışmasına doğru sürükledi. İnsan dünyanın ve evrenin merkezine kondu, insani
tanrılar üretildi, iyilik tanımlandı, kötülük tanımlandı, evrenin kanunu olan
herşeye insani kural konuldu ve “tanrı” bir bilinmeze yol alarak insan nefsinin
ürünü oldu.
Hakikat “Allah’a eş koşmayanların”
Allah’ı yeniden üretmesi ile şüpheyle karşılandı. Nihayet Sultan Süleyman’a yar
olmayan dünya, insana vaat edilmiş cennet oldu. İnsan kendi tasarladığı cenneti,
kavuşulması gereken mertebe olarak ortaya koydu. Din ile kainat arasındaki
çatışma, kadim bilgi taşıyıcısı halklara dönük soykırım oldu. “İşte o gün ikrar
bozuldu”.
Hakikat
“Gaybın şahidi, manayı bilen
benim ki kâinatın, evrenin aynısıyım...” Nesimi
... Ol
cevher, Hak bendedir ki güneş gibi âlemde bilinmekteyim.” diyen Nesimi, Enel Hakk ya da vahdeti vücuda
(birliğe tekliğe ikrar) yönelik vurgusunu yaparken, evrensel bilginin insanda ki mevcudiyetine ve tek bir
kaynaktan gelen gerçeğe değindi.
Kendini evrenin yaratıcısı
ilan eden insan, bu alemde ölümsüzlüğün sırrını keşfetmek isterken, yaşam ve
ölüm ikileminin kendinden geldiğini bilmedi. Yine kendi tanımladığı zaman ve
mekan algısı içinde her şeyi başlattı, bitirdi ve olası diğer tüm meseleleri ahirete
havale etti. Evrene efendi olmak için çıktığı yolda ahiret gününü, hesap günü
ilan etti. Oysa ki, insan hakikatte var olan tekliğin yansımalarından yola
çıkarak, evrimi, devinimi, dönüşümü kendisinde içkin olması sebebi ile fark ettiğini bilseydi, kendisini alemlere
efendi bilmez, alemlere talip olurdu…
Sır
“Vücudum on sekiz bin âlemin
aynası oldu
Hakk’ın görünen sureti benim
ve Hak bende gizlendi, sır oldu.” Nesimi
Alevilik alemlere can dedi canan dedi, dört elementin birliği dedi, her bir canı kendine eş bildi, ayırmadı, eksiltmedi…
Karşıtlık bitti, çatışma bitti.
Rıza dedi, rızalık dedi, hiç bir canın rızasını es geçmedi…
72 milletin insani kamilleri bu yolda birleşti, dünya malını dünyada bildi…
Kainatın bütün gizli sırlarını kendine ilim seçti…
Bu yolculukta içinde ikilik yaratan nefsi yönetmeyi
kendine rehber seçti… “Marifet Nefsi silmek değil, bilmektir” diyen Hacı
Bektaşi Veli, nefsin insanda var ettiği çatışmaya yönelik ise Aleviliğin temel
prensibi olan rızalık anlayışını öne çıkarttı... “Nefsine
ağır geleni, kimseye tatbik etme”di. Savaş ve barış gibi
ikilemlere girmedi, onun insan aklından geldiğini bildi… İnsan aklına göre
taraflaşmadı, insanın insana zulmünü, nefsin insana zulüm bildi…
Kırklar meclisinin eşitlik döngüsü;
postun, tahtın, tacın, suretin, sıfatın dışarıda bırakıldığı buluşma hali
insana verilen en önemli mana örneklerinden biri oldu.
Bugün nefsin en acımasız
kavgalarından birine tanıklık ediyor insanlık yine… İkrar bozuluyor, söz
anlamını yitiriyor, mana kayboluyor ve nefsin savaşı hakim kılınıyor…
Ölümlerden ölüm beğeniyor, ibretlerden ibret seyrine kapılıyor insanlık alemi...
Her tür şehvet pazarlanıyor, insan ikrarından uzaklaşıyor. Kul oluyor ve
Yeryüzünün Halifesine, bilinmez tanrının yeryüzündeki elçisine ikrar veriyor. İtaat
ediyor...
Zaman, hakikat çağının
yaklaşan büyük savaşına sinyal veriyor. İnsanlık alemi evrensel oluş ile nefsi
varoluş arasındaki gerilimi inşaa ediyor. Kadim coğrafya Mezopotamya ise bu
savaşın ana merkezi olarak konumlanıyor... Bilinen adı ile iblis yani yine
insanda içkin olan ego ve nefsin güçlü savaşına karşılık Alevilik kainatın
kuruluşundan beri ikrar verdiği prensiplere bağlı olarak “iblisin talim ettiği
yola minnet eylememeli”, evrensel sorumluluklarının bilinci ile gerçeğin
yanında yer almalıdır. Alevilikte en temel ibadet gerçeğin savunusudur.
Belgin Cengiz
Antropolog/ Yönetmen
Dersim Gazetesi Kasım 2015
Dersim Gazetesi Kasım 2015
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)